Türkiye’nin Çay Tarihi
ÇAYIN TARİHÇESİ
Dünyada Çayın Tarihçesi
Çin’de Buda rahipleri çay kültürünü yerleştirme ve yaymada büyük ölçüde aracılık yapmışlar, kendilerini insan üstü varlık olarak kanıtlayabilmek için bol çay içmişler,uzun süre uykusuzluğa dayanmışlar ve çayı, Buda mezhebinin adeta bir sembolü haline getirmişlerdir. Bu mezhebin ülke içinde ve dışında yayılmasını isteyen rahipler, çayın Çin’de ve komşu ülkelerde kısa sürede yaygınlaşmasına yardımcı olmuşlardır. Böylece çay Çin’in hem kültür bitkisi hem de en çok kullanılan içkisi halini almıştır.
Çin’in ve Hindistan’ın yayla ve dağlarında daha çok yabani olarak yetişen çayın yaprakları elle işlenerek çeşitli şekillerde çay hazırlanmıştır. Çayın yabani olarak yetiştiği dağlık yerler ise yağmuru çok bol ve sıcaklığı yüksek olan tropik ve yarı tropik bölgelerdir.
Çin’deki uygulamaların etkisiyle çay tarımı M.S 805 yıllarında Japonya’da da başlamıştır. Çaya ait ilk bilgiler M.S 593 yıllarında Japonya’da yayınlanan kitaplarda yer almış ve çay üzerinde ilk dikkate değer kitap 1200 yılında yayınlanmıştır.
Çay bitkisi ilk kez Japonya’da Java’ya 1684 yılında Alman Doğa Bilim Adamı Andreas Cleyer tarafndan geliştirilmiş. Daha sonra Endonezya’da çay endüstrisinin babası olarak bilinen J. L Jacobson,1827 ve izleyen yıllarda Java’da çay tarımının yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur.
Seylan (Sri Lanka)’da çay tarımı, kahve pas hastalığı nedeniyle kahvelerin büyük ölçüde zarar görmeleri sonucu,1870’li yıllarda; Uganda, Nyasaland ve Kenya’da 1900’lü yıllarda başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde çay bitkisinin yetiştirilmesi ve çay tarımının yaygınlaştırılması 1890-1915 yılları arasında Dr.Charles U. Shepard’ın öncülüğünde denenmiştir. Ancak çay üretiminde fazla miktarda iş gücüne gereksinme olması, maliyetinin yüksek bulunması nedeniyle üretim yerine dış alım yoluyla Amerika Birleşik Devletleri’nin çay gereksinmesinin karşılanması yeğlenmiştir.
Araplar tarafından çayın tanınması M.S 850 yıllarında olmuştur. Venedikliler 1559 yılında, İngilizler 1598 yılında ve Portekizliler ise 1600 yılında çayı ilk kez görüp tanımışlardır. Avrupa’ya Hollandalılar tarafından ilk kez 1610 yılında getirilen çay, Moskova’daki Çarlığa 1618 yılında Çin Sefareti tarafından armağan olarak sunulmuştur. Avrupa ve Sovyetler Birliğin’de uzun süre çaya gerekli ilgi gösterilmemiş, bu hususta bazı doktorların çayın her yerde bulunabilen bir ottan başka bir şey olmadığına ilişkin söz ve yazıları etkili olmuştur. Hatta 1650 yılında Almanya ve Hollanda’da bazı doktor ve papazlar, çayın insana zararlı olduğunu, bu nedenle Çinlilerin kuru ve zayıf kaldıklarını öne sürerek, çayın yasaklanmasını önermişlerdir. Buna karşın Fransız doktorlar 1671-1685 yıllarında çayın yararlı olduğunu etkili bir şekilde savunmuş, gözlem ve deneyimleriyle çayın tanıtılıp yaygınlaşmasında önemli rol oynamışlardır.
İngiltere’de çayın halk arasında yaygınlaşması Hollanda, Fransa ve Almanya ile hemen hemen aynı zamana rastlar. İngiltere’de 1650’li yıllarda çay, soyluların gittiği kahvelerde daha çok bir ilaç ya da tedavi aracı olarak içilmiştir. Londra’da insanların kulüplere gitme adetleri, çay içim alışkanlığının yaygınlaşmasına neden olmuştur. Çay ile ilgili ilanlar Londra’da yayınlanan gazetelerde ilk kez 1658 yılında görülmüştür. Bu ilanlarda insan sağlığına yararlı, üstün nitelikli Çin çaylarının içilmesi halka önerilmiştir. Bu şekilde kahve ve şarap tüketimine paralel olarak çay içiminin hızla yaygınlaşmasının İngiltere hükümetinin gelirinin artmasına olumlu etki yaptığı görülmüş; çay, kahve satılan ve içilen yerlerde vergi alınmaya başlanmıştır. Ancak ufak paraların azlığından kahvelerde, bakır, pirinç, hatta deriden yapılmış paralar kullanılır olmuştur. Çok süslü olan bu paraların çoğu da Büyük Murat olarak tanımlanan Türk Sultanı’nın resmine yer verilmiştir. Bu paraların bir bölümü Londra’daki müzelerde sergilenmektedir.
Öte yandan 1962 yılında II. Şarl ile evlenen Portekiz Prensinin etkisiyle İngiltere’de çay içme alışkanlığı kadınlar arasında da yaygınlaşmıştır, toplantılarda çay daha çok ikram edilir olmuştur. Bu prenses İngiltere’deki ilk çay içen kraliçe olarak tanınır.
Çeşitli nedenler öne sürülerek 1675 yılında İngiltere’deki tüm kahveler kapatılmış, çayın satılması ve içilmesi Krallık emriyle yasaklanmıştır. Ancak kısa süre sonunda bu yasak kaldırılmış, çay içme alışkanlığı hızla yayılmış, İngiltere’de çay satan dükkan sayısı hızla artmış ve çay, sevilen bir halk içkisi olmuştur.
Türkiye’de Çayın tarihçesi
İpek yolu güzergahı üzerinde bulunan Anadolu’ya çayın getirilmesi Avrupa’dan önce olmuştur.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi ile bazı kayıtlarda çay ile ilgili anlatımlar bulunmaktadır.
Elde bulunan kayıtlara göre Türkiye’de çay bitkisinin yetiştirilmesine ait ilk ciddi girişim 1888 yılında yapılmış.Mektebi Mülkiyeyi Şahane mezunlarından Mudanya Kaymakamı Hasan Fehmi tarafından İstanbul’da 1892 yılında yayınlanan Coğrafiyayı Sınai ve Ticari adlı kitabın 107. sayfasında çay fidanlarının, zamanın Ticaret Nazırı Esbaki İsmail Paşa Hazretleri aracılığıyla Çin’den getirdiği yazılmıştır.
Bursa ilimizde belli yerlerde dikilen çay fidanları gelişememiş ve aynı çaba 1892 yılında da yinelenmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Bursa ilimizin ekolojik koşullarının çay üretilmesine uygun olmaması ve bunun o zaman bilinmemesi bu güzel girişimin başarıya ulaşmamasına nedenidir.
Bazı kaynaklara göre, Anadolu’da çay üretimine 1878 yılında Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekimi ile başlanmışsa da, bunda başarı sağlanamamıştır.
Ancak çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmanın etkisiyle Türkiye’de çay yetiştirilmesi sürekli konuşulur ve tartışılır bir konu olmuştur. Bu arada çok az sayıda da olsa çay ile ilgili makale ve kitaplar yayınlanmıştır.
Çay Risalesi adlı 1877 yılında yayınlanan kitapçığın giriş bölümünde; çaya olağanüstü ilgisi nedeniyle Çaycı namıyla da anılan ve Hicaz Vali Vekilliği Haremi Şerif Müdürlüğü, Basra Valiliği görevlerinde de bulunmuş olan Hacı Mehmet Arif Efendi, “ 30 seneyi mütecayiz müddetle kemali itina ile çay istimaline müdavim bulunduğunu ve esnayi müddeti istimaline devam, hıfzı sıhhat ve afiyete medarı tam olduğunu” yazılmıştır. Hacı Mehmet Arif çay tiryakisi olduğu ve çayın sağlığa çok yararlı olduğuna da inandığı için daha çok çay içilmesini önermiş ve çayın yararları üzerinde durmuştur.
Mehmet İzzet tarafından yazılan Çay Hakkında Malumat adlı kitap ise 1910 yılında yayınlanmış.Çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmakta olduğunu işaret eden Mehmet İzzet bu kitabı “Vakıa şimdiye kadar umumi, tıbbi nebahat kitaplarında bu babda malümatı lazime kayd edilmiş ise de kimisinin pek muhteser, kimisinin ise takım tabiratı fenniye ile meczedilmiş bulunmasına ve bu suretle anlardan edilecek istifade pek mahdut ve erbabına münhasır kalmış olmasına binaen ve risalei müteaddide görülen malumatı toplayarak” yazdığını belirtmiştir.
Türkiye’de çay tarımı ile ilgili girişimler, 1917 yılından sonra gelişmiştir. Batum ve havalesinin Anavatana geri gelmesini izleyen günlerde incelemeler yapmak üzere bölgeye bir heyet gönderilmiştir. Heyette yer alan Halkalı Ziraat Mektebi Alisi Müdür Vekili ve Nebahat ve Emrazı Nebatiye Müderrisi Ali Rıza Erten seyahat dönüşü İktisat Vekaletine sunduğu 91 sayfalık raporunda benzer ekolojiye sahip olan Doğu Karadeniz kıyılarımızda da çay bitkisinin yetiştirebileceğini açıklamıştır.
İktisat Vekaleti tarafından Şimali Şarki Anadolu ve Kafkasya’da Tetkikatı Zirai adı altında kitap halinde yayınlanan raporunda Ali Rıza Erten; ”Rusya’da 1833 senesinde çay yetiştirme denemesi yapıldığını, ancak seçilen bölgenin uygun olmamasından başarı sağlanamadığını, bunun üzerin 1892 senesinde Çin, Hindistan, Japonya ve Seylan’da çayın yetişme şartlarını ve işleme tekniğini tetkik etmek üzere gönderilmiş olan bir ilim heyetinin beraber getirdikleri 6000 çay fidanı ve birkaç yüz okka çay tohumunu Tiflis, Sohumi nebahat bahçeleriyle Kutaisi Vilayetine ait bahçelerde zer ve gers ettiklerini, alınan neticelere göre çaylık sahasının genişlettiğini, bu suretle çay ithalatı için dört milyon altının ihracını men etmek için çalışıldığını, bu arada şark memleketlerinden dönen C.S. POPOF’un ayrıca gayretleriyle bu bölgede çayın ekonomik değer kazandığını” belirtmiştir.
Ali Rıza Erten anılan raporunda çay tarımına ve işlemesine ilişkin teknik bilgileri de ayrıntılı bir şekilde sunduktan sonra dış alım yoluyla değişik yıllarda İstanbul gümrüğüne;
1919 yılında 527.586 kilogram
1920 “ 433.550 “
1921 “ 127.103 “
1922 “ 120.430 “
1923 “ 670.930 “
çayın geldiğini belirtmiştir. Çay dış alım için ödenen paranın yüksekliğine de işaret eden Erten, ekolojik yönden uygun olması nedeniyle Rize bölgesinde çay tarımının yapılmasını önermiştir. Ayrıca bölgede limon, portakal, mandalina ve bambu üretimini sağlamak üzere önlemler alınmasının yararlı olacağını belirtmiştir.
Birinci Dünya Harbinden sonra ortaya çıkan öncelikli olaylar nedeniyle Ali Rıza Erten’in raporu dikkate alınmadı. Harp öncesi para kazanmak üzere Batum ve havalesine giden Doğu Karadenizlilerin harpten sonra bu olanağı bulmaları, sorunların daha da belirgin şekilde ortaya çıkmasına neden oldu. İşsizlik ve yoksulluk nedeniyle bölge insanlarının yurdun değişik yerlerinde çalışma zorunda olmaları ve ailelerinden uzakta yaşamaları bölgede iş alanlarının yaratılmasının zorunlu kıldı. Sorunun çözüme kavuşturulması ve bölge insanlarına gelir kaynağı yaratılması için o günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 6 Şubat 1924 tarihinde Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında Fındık, Portakal, Mandalina, Limon ve çay yetiştirilmesi adında 407 sayılı Kanun kabul edildi.
Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra çay tarımı ile ilgili ön denemeleri yapmak, bölgede meyveciliğin gelişmesini sağlamak amacıyla Rize’de Bahçe Kültürleri İstasyonu kuruldu. İşleri organize etmesi ve yürütmesi için Ziraat Umum Müfettişi Zihni Derin görevlendirildi. İzleyen yılın başında çay ve narenciye konularında bilgi ve görgüsünü artırması, çay tohumu satın alması için Rize Ziraat Memuru Batum’a gönderildi. Batum’dan satın alınan bir miktar çay tohumu ile Rize’de bugünkü Merkez Fidanlığında çay fidanı üretimine başlandı. Aynı yıl içinde yerinde incelemelerde bulunmak üzere Zihni Derin de Batum’a gitti.
Rize Merkez Fidanlığında üretilen fidanlar bir yandan yöre halkına dağıtılırken bir yandan da üretim denemelerinin yapılması için pek çok ilimize gönderildi. Bu illerin tümünde koşullar, Ali Rıza Erten ‘in raporunda ayrıntılı şekilde açıklanmış bulunan çayın ekolojisine uymuyordu. Zaman ilerledikçe çay fidanlarının üretimindeki ve dağıtımındaki heyecan, üreticilerin ilgisizliğine paralel olarak azaldı. Gerekli destekten yoksun bulunan ve yeterli bilgi verilmeyen üreticile, geleceğin neler getireceğini de bilmedikleri için çay tarımına ilgilerini giderek yitirdiler. Böylece 1933 yılına değin gelindi.
Hükümetin, kendi kendine yetme ilkesini benimsemesi ve 1933 yılında bunu bir programa bağlaması üzerine, ülkemizde çay tarımı yeniden gündeme geldi. Ancak organizasyonun sağlanması ve hazırlık çalışmalarının tamamlanabilmesi için iki yıl daha geçti.Zamanın Ziraat Vekili Prof. Muhlis Erkmen’in bir Bilim Heyeti eşliğinde 1935 yılında Rize bölgesine yaptığı bir inceleme gezisinde bölgenin çay tarımı ve sanayinin gelişmesine her yönden elverişli olduğunun kanısına vardı. Bunun sonucu olarak da çay sorununun kesin şekilde çözümlenmesi kararlaştırıldı. İlim Heyetinde yer alan Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu,Türkiye’de çay İktisadiyatı adlı kitabında çay yetiştirmenin teknik ve ekonomik sorunları ile ülkemizde çaycılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemleri kamu oyunun dikkatine ayrıntılı şekilde sundu.
Bu geziler, tartışmalar ve yazışmalarda iki yılın daha geçtiğini ve 1937 yılına geldiğini görüyoruz. Çay tarımının yerleştirilip geliştirilmesi için Zihni Derin tam yetki ile yeniden görevlendirildi. Geçmişte yitirilen yılların deneyimleriyle sıkı tutulan işler bu kez daha bilinçli ve programlı şekilde yürütülmeye başlandı.
Tohum damızlık bahçesi kurmak fidan üretip yeniden üreticiye dağıtmak amacıyla 1937 yılı içerisinde Sovyetler Birliği’nden Gürcistan kökenli 20 ton çay tohumu satın alındı. Aynı amaçla, 1939 yılında 30 ton ve 1940 yılında da 20 ton olmak üzere toplam 50 ton daha, çay tohumu satın alınarak üretim yaygınlaştırıldı. 27 Mart 1940 tarihinde çıkarılan 3788 sayılı Çay Kanunu ile çay tarımının ve üreticisinin desteklenmesi güvence altına alındı. Bu dönemde Zihni Derin aydın tarımcılara öncülük yaparak çay tarımının gelişmesine büyük çaba harcadı. Bu arada, Rize Ziraat Odaları Başkanı Muharrem Şadoğlu ve Ticaret Odası Başkanı Hulusi Karadeniz’in, çayın bölgede yaygınlaşmasından üstün hizmetleri görüldü.
Bölgede çay tarımının yerleşmesi ve çay sanayinin kurulup geliştirilmesindeki üstün hizmetleri nedeniyle Zihni Derin,Çayın Babası olarak bilinmektedir.
Bunun değerlendiren Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurulu (TÜBİTAK),1969 yılında Zihni Derin’i HİZMET ÖDÜLÜ ile ödüllendirmiştir.
3788 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak 1940 yılında çıkarılan Kararname ile çay tarım alanları,ekolojik ilkelere göre Araklı Deresinden Sovyetler Birliği hududuna değin ve sahilden 15 km içerde olacak şekilde belirlendi. Çay tüketim ve dış alım durumu dikkate alınarak 30 bin dönümlük bir alan,çay tarımı için ayrıldı ve Ziraat Bankası’nın 5 yıl süreyle üreticiye faizsiz olarak 25 lira kredi vermesi kararlaştırıldı. Aynı Kararname ile 1940 yılında Hoppa,Sürmene ve Of’ta çay tarımının yapılmasına izin verildi.
Bu yıllarda elde edilen yaş çay yaprağı Zihni Derin atölyelerinde siyah çaya işlenmiştir. Kahvenin yanında çay da 20 Mayıs 1942 tarih ve 4223 sayılı Kahve ve Çay İnhisar adlı kanun ile Tekel’e alınmış ve üretilen çaylar Tekel idaresine verilmiştir. Anılan kanunda; çayın devlet tekeli altında olduğuna, bu tekelin Tekel Genel Müdürlüğü’nce sağlanacağına, çayın perakende satış fiyatının yurdun her yanında aynı olacağına ve yaş çay yaprağının kanuni yetkisi olmayanlar tarafından üretilmesi, işlenmesi satılması,Türkiye’ye sokulmasının 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun hükümlerine bağlı olacağına ilişkin hükümler yer almıştır.
Giderek yaş çay üretiminin artması nedeniyle çay fabrikası kurma zorunluluğu ortaya çıktı.1946 yılında çay ile ilgili tüm işlerin yönlendirilip yürütülmesi Devlet Ziraat İşleri Kurumu’na devredildi.Anılan tarafından 60ton/gün kapasiteli ilk Çay Fabrikası 1947 yılında Rize’nin Fener mevkiinde işletmeye açıldı.İlk çay fabrikasının kurulmasından ve üretime geçilmesinden bir süre sonra,1950 yılında çayın tarımı, Tarım Bakanlığı’nca; yaş çayın satın alınması, işlenmesi ve pazarlanması ise Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca yürütülmüştür.
İzleyen yıllarda 27 Şubat 1951 tarihli ve 5748 sayılı Çay Hakkındaki Kanunun bazı maddelerini değiştiren kanun,10 Temmuz 1953 tarihli ve 6133 sayılı Çay Kanununa ek kanun ve 30 Haziran 1956’da yürürlüğe konan 6754 sayılı kanun çıkarılarak çay tarımı ve çay üreticisi kooperatifleri teşvik edilmiştir.
Türkiye’de çay tüketimi 1945-1950 döneminde yaklaşık 3 kat arttı. Bu nedenle 3788 sayılı kanunla belirlenen çay tarım alanlarının genişletilmesi zorunlu oldu ve 27.02.1950 tarihinde çıkarılan 574 sayılı Kanun ile çay tarım alanı 65000 dönüme yükseltildi. Daha sonra çay tarım alanlarının kanun yoluyla genişletilmesi yerine bu hususta Bakanlar Kurulu’na 10.07.1953 tarih ve 6133 sayılı Kanunla yetki verildi. Çaylık kurulacak üreticilere faizsiz kredi miktarı 25.06.1956 tarih ve 6754 sayılı Kanunla dönüm başına 75 liradan 350 liraya yükseltildi.60901955 tarih ve 4/3840 sayılı Kararname ile Giresun Merkez, Bulancak, Keşap, Tirebolu, Görele’de sahilden 15 km içeriye ve 500 metre yüksekliğe değin; 22.07.1957 tarih ve 4/9290 sayılı Kararname ile Ordu Merkez, Perşembe ve Fatsa’da;13.06.1966 tarih ve 6/6578 sayılı Kararname ile Maçka’ya bağlı Akköse, Güler, Tüfekçi, Ormancılık, Çaybaşı, Taşçılar, Günebakan, Ulucami, Çalışanlar köylerinden de çaylık kurma izni verildi. Bu arada 3.2.1968 tarih ve 6/9603 sayılı Kararname ile kayıt dışı 65000 dönüm çaylığın kayda alınması uygun bulunarak bölgede çay tarımı yapılan toplam alan 265000 dönüme yükseltildi. Çay ekim alanı 1972 yılında 400000 dönüme ve 1983 yılında 646000 dönüme kadar çıktı.
Ekonomik ve sosyal yönden daha etkin şekle dönüştürülmesi amacıyla çay tarımı ve çay sanayi 1971 yılında yeniden düzenlendi. İktisadi Devlet Teşekkülleri Müesseseleri ve İştirakleri hakkındaki 440 sayılı kanuna uygun olarak 6 Aralık 1971 tarihli ve 1497 sayılı Çay Kurumu ile Çay Kurumu adı altında tüzel kişiliğine sahip, çalışmalarında özerk,sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü kuruldu. Anılan kanun ile, 4223 sayılı Kahve ve Çay İnhisarı kanunun 1. maddesinde mevcut çay inhisarı, 3788 sayılı Çay Kanununun 2. maddesindeki ruhsat verme yetkisi ile 5433 sayılı kanunun 2.maddesinin 2. fıkrası ile Tekel Genel Müdürlüğü’ne verilen görev ve yetkiler Çay Kurumu’na devredildi.
İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının yeniden düzenlenmesini (reorganizasyonu) gerçekleştiren 19 Ekim 1983 tarih ve 2929 sayılı kanuna dayanılarak 1497 sayılı Çay Kurumu kanunu, 112 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değiştirildi.
Çay Kurumu, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında Kamu İktisadi Kuruluşuna dönüştürüldü. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 8 Haziran 1984 tarihinde çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile bir kez daha yeniden düzenlendi ve teşkilatlandırdı.
Çaydaki gelişmelerin dünü ve bugünü dikkate alındığında, çayda en büyük değişikliğin 4 Aralık 1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanunu ile gerçekleştirildiği görülür. Bu kanunla çayın tarımı, üretimi, işlenmesi ve satışı serbest bırakılmıştır. Böylece gerçek ve tüzel kişilere üreticilerden yaş çay yaprağı satın alabilmelerine, çay işleme ve çay paketleme fabrikaları kurup işletmelerine olanak tanınmıştır. Kanun çayda devlet tekeline kaldırılmış, devlet sektörü ile özel sektörün yan yana çalışmasını sağlamıştır. Ancak çay tarım alanlarının belirlenmesi Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Bakanlar Kurulunun belirlediği alanlar dışında çay tarımı yasaklanmış, çay tarım alanlarına giren yörelerde çay bahçesi kuracakların önceden ruhsat almaları zorunlu kılınmıştır
Dünyada Çayın Tarihçesi
Çin’de Buda rahipleri çay kültürünü yerleştirme ve yaymada büyük ölçüde aracılık yapmışlar, kendilerini insan üstü varlık olarak kanıtlayabilmek için bol çay içmişler,uzun süre uykusuzluğa dayanmışlar ve çayı, Buda mezhebinin adeta bir sembolü haline getirmişlerdir. Bu mezhebin ülke içinde ve dışında yayılmasını isteyen rahipler, çayın Çin’de ve komşu ülkelerde kısa sürede yaygınlaşmasına yardımcı olmuşlardır. Böylece çay Çin’in hem kültür bitkisi hem de en çok kullanılan içkisi halini almıştır.
Çin’in ve Hindistan’ın yayla ve dağlarında daha çok yabani olarak yetişen çayın yaprakları elle işlenerek çeşitli şekillerde çay hazırlanmıştır. Çayın yabani olarak yetiştiği dağlık yerler ise yağmuru çok bol ve sıcaklığı yüksek olan tropik ve yarı tropik bölgelerdir.
Çin’deki uygulamaların etkisiyle çay tarımı M.S 805 yıllarında Japonya’da da başlamıştır. Çaya ait ilk bilgiler M.S 593 yıllarında Japonya’da yayınlanan kitaplarda yer almış ve çay üzerinde ilk dikkate değer kitap 1200 yılında yayınlanmıştır.
Çay bitkisi ilk kez Japonya’da Java’ya 1684 yılında Alman Doğa Bilim Adamı Andreas Cleyer tarafndan geliştirilmiş. Daha sonra Endonezya’da çay endüstrisinin babası olarak bilinen J. L Jacobson,1827 ve izleyen yıllarda Java’da çay tarımının yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur.
Seylan (Sri Lanka)’da çay tarımı, kahve pas hastalığı nedeniyle kahvelerin büyük ölçüde zarar görmeleri sonucu,1870’li yıllarda; Uganda, Nyasaland ve Kenya’da 1900’lü yıllarda başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde çay bitkisinin yetiştirilmesi ve çay tarımının yaygınlaştırılması 1890-1915 yılları arasında Dr.Charles U. Shepard’ın öncülüğünde denenmiştir. Ancak çay üretiminde fazla miktarda iş gücüne gereksinme olması, maliyetinin yüksek bulunması nedeniyle üretim yerine dış alım yoluyla Amerika Birleşik Devletleri’nin çay gereksinmesinin karşılanması yeğlenmiştir.
Araplar tarafından çayın tanınması M.S 850 yıllarında olmuştur. Venedikliler 1559 yılında, İngilizler 1598 yılında ve Portekizliler ise 1600 yılında çayı ilk kez görüp tanımışlardır. Avrupa’ya Hollandalılar tarafından ilk kez 1610 yılında getirilen çay, Moskova’daki Çarlığa 1618 yılında Çin Sefareti tarafından armağan olarak sunulmuştur. Avrupa ve Sovyetler Birliğin’de uzun süre çaya gerekli ilgi gösterilmemiş, bu hususta bazı doktorların çayın her yerde bulunabilen bir ottan başka bir şey olmadığına ilişkin söz ve yazıları etkili olmuştur. Hatta 1650 yılında Almanya ve Hollanda’da bazı doktor ve papazlar, çayın insana zararlı olduğunu, bu nedenle Çinlilerin kuru ve zayıf kaldıklarını öne sürerek, çayın yasaklanmasını önermişlerdir. Buna karşın Fransız doktorlar 1671-1685 yıllarında çayın yararlı olduğunu etkili bir şekilde savunmuş, gözlem ve deneyimleriyle çayın tanıtılıp yaygınlaşmasında önemli rol oynamışlardır.
İngiltere’de çayın halk arasında yaygınlaşması Hollanda, Fransa ve Almanya ile hemen hemen aynı zamana rastlar. İngiltere’de 1650’li yıllarda çay, soyluların gittiği kahvelerde daha çok bir ilaç ya da tedavi aracı olarak içilmiştir. Londra’da insanların kulüplere gitme adetleri, çay içim alışkanlığının yaygınlaşmasına neden olmuştur. Çay ile ilgili ilanlar Londra’da yayınlanan gazetelerde ilk kez 1658 yılında görülmüştür. Bu ilanlarda insan sağlığına yararlı, üstün nitelikli Çin çaylarının içilmesi halka önerilmiştir. Bu şekilde kahve ve şarap tüketimine paralel olarak çay içiminin hızla yaygınlaşmasının İngiltere hükümetinin gelirinin artmasına olumlu etki yaptığı görülmüş; çay, kahve satılan ve içilen yerlerde vergi alınmaya başlanmıştır. Ancak ufak paraların azlığından kahvelerde, bakır, pirinç, hatta deriden yapılmış paralar kullanılır olmuştur. Çok süslü olan bu paraların çoğu da Büyük Murat olarak tanımlanan Türk Sultanı’nın resmine yer verilmiştir. Bu paraların bir bölümü Londra’daki müzelerde sergilenmektedir.
Öte yandan 1962 yılında II. Şarl ile evlenen Portekiz Prensinin etkisiyle İngiltere’de çay içme alışkanlığı kadınlar arasında da yaygınlaşmıştır, toplantılarda çay daha çok ikram edilir olmuştur. Bu prenses İngiltere’deki ilk çay içen kraliçe olarak tanınır.
Çeşitli nedenler öne sürülerek 1675 yılında İngiltere’deki tüm kahveler kapatılmış, çayın satılması ve içilmesi Krallık emriyle yasaklanmıştır. Ancak kısa süre sonunda bu yasak kaldırılmış, çay içme alışkanlığı hızla yayılmış, İngiltere’de çay satan dükkan sayısı hızla artmış ve çay, sevilen bir halk içkisi olmuştur.
Türkiye’de Çayın tarihçesi
İpek yolu güzergahı üzerinde bulunan Anadolu’ya çayın getirilmesi Avrupa’dan önce olmuştur.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi ile bazı kayıtlarda çay ile ilgili anlatımlar bulunmaktadır.
Elde bulunan kayıtlara göre Türkiye’de çay bitkisinin yetiştirilmesine ait ilk ciddi girişim 1888 yılında yapılmış.Mektebi Mülkiyeyi Şahane mezunlarından Mudanya Kaymakamı Hasan Fehmi tarafından İstanbul’da 1892 yılında yayınlanan Coğrafiyayı Sınai ve Ticari adlı kitabın 107. sayfasında çay fidanlarının, zamanın Ticaret Nazırı Esbaki İsmail Paşa Hazretleri aracılığıyla Çin’den getirdiği yazılmıştır.
Bursa ilimizde belli yerlerde dikilen çay fidanları gelişememiş ve aynı çaba 1892 yılında da yinelenmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Bursa ilimizin ekolojik koşullarının çay üretilmesine uygun olmaması ve bunun o zaman bilinmemesi bu güzel girişimin başarıya ulaşmamasına nedenidir.
Bazı kaynaklara göre, Anadolu’da çay üretimine 1878 yılında Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekimi ile başlanmışsa da, bunda başarı sağlanamamıştır.
Ancak çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmanın etkisiyle Türkiye’de çay yetiştirilmesi sürekli konuşulur ve tartışılır bir konu olmuştur. Bu arada çok az sayıda da olsa çay ile ilgili makale ve kitaplar yayınlanmıştır.
Çay Risalesi adlı 1877 yılında yayınlanan kitapçığın giriş bölümünde; çaya olağanüstü ilgisi nedeniyle Çaycı namıyla da anılan ve Hicaz Vali Vekilliği Haremi Şerif Müdürlüğü, Basra Valiliği görevlerinde de bulunmuş olan Hacı Mehmet Arif Efendi, “ 30 seneyi mütecayiz müddetle kemali itina ile çay istimaline müdavim bulunduğunu ve esnayi müddeti istimaline devam, hıfzı sıhhat ve afiyete medarı tam olduğunu” yazılmıştır. Hacı Mehmet Arif çay tiryakisi olduğu ve çayın sağlığa çok yararlı olduğuna da inandığı için daha çok çay içilmesini önermiş ve çayın yararları üzerinde durmuştur.
Mehmet İzzet tarafından yazılan Çay Hakkında Malumat adlı kitap ise 1910 yılında yayınlanmış.Çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmakta olduğunu işaret eden Mehmet İzzet bu kitabı “Vakıa şimdiye kadar umumi, tıbbi nebahat kitaplarında bu babda malümatı lazime kayd edilmiş ise de kimisinin pek muhteser, kimisinin ise takım tabiratı fenniye ile meczedilmiş bulunmasına ve bu suretle anlardan edilecek istifade pek mahdut ve erbabına münhasır kalmış olmasına binaen ve risalei müteaddide görülen malumatı toplayarak” yazdığını belirtmiştir.
Türkiye’de çay tarımı ile ilgili girişimler, 1917 yılından sonra gelişmiştir. Batum ve havalesinin Anavatana geri gelmesini izleyen günlerde incelemeler yapmak üzere bölgeye bir heyet gönderilmiştir. Heyette yer alan Halkalı Ziraat Mektebi Alisi Müdür Vekili ve Nebahat ve Emrazı Nebatiye Müderrisi Ali Rıza Erten seyahat dönüşü İktisat Vekaletine sunduğu 91 sayfalık raporunda benzer ekolojiye sahip olan Doğu Karadeniz kıyılarımızda da çay bitkisinin yetiştirebileceğini açıklamıştır.
İktisat Vekaleti tarafından Şimali Şarki Anadolu ve Kafkasya’da Tetkikatı Zirai adı altında kitap halinde yayınlanan raporunda Ali Rıza Erten; ”Rusya’da 1833 senesinde çay yetiştirme denemesi yapıldığını, ancak seçilen bölgenin uygun olmamasından başarı sağlanamadığını, bunun üzerin 1892 senesinde Çin, Hindistan, Japonya ve Seylan’da çayın yetişme şartlarını ve işleme tekniğini tetkik etmek üzere gönderilmiş olan bir ilim heyetinin beraber getirdikleri 6000 çay fidanı ve birkaç yüz okka çay tohumunu Tiflis, Sohumi nebahat bahçeleriyle Kutaisi Vilayetine ait bahçelerde zer ve gers ettiklerini, alınan neticelere göre çaylık sahasının genişlettiğini, bu suretle çay ithalatı için dört milyon altının ihracını men etmek için çalışıldığını, bu arada şark memleketlerinden dönen C.S. POPOF’un ayrıca gayretleriyle bu bölgede çayın ekonomik değer kazandığını” belirtmiştir.
Ali Rıza Erten anılan raporunda çay tarımına ve işlemesine ilişkin teknik bilgileri de ayrıntılı bir şekilde sunduktan sonra dış alım yoluyla değişik yıllarda İstanbul gümrüğüne;
1919 yılında 527.586 kilogram
1920 “ 433.550 “
1921 “ 127.103 “
1922 “ 120.430 “
1923 “ 670.930 “
çayın geldiğini belirtmiştir. Çay dış alım için ödenen paranın yüksekliğine de işaret eden Erten, ekolojik yönden uygun olması nedeniyle Rize bölgesinde çay tarımının yapılmasını önermiştir. Ayrıca bölgede limon, portakal, mandalina ve bambu üretimini sağlamak üzere önlemler alınmasının yararlı olacağını belirtmiştir.
Birinci Dünya Harbinden sonra ortaya çıkan öncelikli olaylar nedeniyle Ali Rıza Erten’in raporu dikkate alınmadı. Harp öncesi para kazanmak üzere Batum ve havalesine giden Doğu Karadenizlilerin harpten sonra bu olanağı bulmaları, sorunların daha da belirgin şekilde ortaya çıkmasına neden oldu. İşsizlik ve yoksulluk nedeniyle bölge insanlarının yurdun değişik yerlerinde çalışma zorunda olmaları ve ailelerinden uzakta yaşamaları bölgede iş alanlarının yaratılmasının zorunlu kıldı. Sorunun çözüme kavuşturulması ve bölge insanlarına gelir kaynağı yaratılması için o günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 6 Şubat 1924 tarihinde Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında Fındık, Portakal, Mandalina, Limon ve çay yetiştirilmesi adında 407 sayılı Kanun kabul edildi.
Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra çay tarımı ile ilgili ön denemeleri yapmak, bölgede meyveciliğin gelişmesini sağlamak amacıyla Rize’de Bahçe Kültürleri İstasyonu kuruldu. İşleri organize etmesi ve yürütmesi için Ziraat Umum Müfettişi Zihni Derin görevlendirildi. İzleyen yılın başında çay ve narenciye konularında bilgi ve görgüsünü artırması, çay tohumu satın alması için Rize Ziraat Memuru Batum’a gönderildi. Batum’dan satın alınan bir miktar çay tohumu ile Rize’de bugünkü Merkez Fidanlığında çay fidanı üretimine başlandı. Aynı yıl içinde yerinde incelemelerde bulunmak üzere Zihni Derin de Batum’a gitti.
Rize Merkez Fidanlığında üretilen fidanlar bir yandan yöre halkına dağıtılırken bir yandan da üretim denemelerinin yapılması için pek çok ilimize gönderildi. Bu illerin tümünde koşullar, Ali Rıza Erten ‘in raporunda ayrıntılı şekilde açıklanmış bulunan çayın ekolojisine uymuyordu. Zaman ilerledikçe çay fidanlarının üretimindeki ve dağıtımındaki heyecan, üreticilerin ilgisizliğine paralel olarak azaldı. Gerekli destekten yoksun bulunan ve yeterli bilgi verilmeyen üreticile, geleceğin neler getireceğini de bilmedikleri için çay tarımına ilgilerini giderek yitirdiler. Böylece 1933 yılına değin gelindi.
Hükümetin, kendi kendine yetme ilkesini benimsemesi ve 1933 yılında bunu bir programa bağlaması üzerine, ülkemizde çay tarımı yeniden gündeme geldi. Ancak organizasyonun sağlanması ve hazırlık çalışmalarının tamamlanabilmesi için iki yıl daha geçti.Zamanın Ziraat Vekili Prof. Muhlis Erkmen’in bir Bilim Heyeti eşliğinde 1935 yılında Rize bölgesine yaptığı bir inceleme gezisinde bölgenin çay tarımı ve sanayinin gelişmesine her yönden elverişli olduğunun kanısına vardı. Bunun sonucu olarak da çay sorununun kesin şekilde çözümlenmesi kararlaştırıldı. İlim Heyetinde yer alan Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu,Türkiye’de çay İktisadiyatı adlı kitabında çay yetiştirmenin teknik ve ekonomik sorunları ile ülkemizde çaycılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemleri kamu oyunun dikkatine ayrıntılı şekilde sundu.
Bu geziler, tartışmalar ve yazışmalarda iki yılın daha geçtiğini ve 1937 yılına geldiğini görüyoruz. Çay tarımının yerleştirilip geliştirilmesi için Zihni Derin tam yetki ile yeniden görevlendirildi. Geçmişte yitirilen yılların deneyimleriyle sıkı tutulan işler bu kez daha bilinçli ve programlı şekilde yürütülmeye başlandı.
Tohum damızlık bahçesi kurmak fidan üretip yeniden üreticiye dağıtmak amacıyla 1937 yılı içerisinde Sovyetler Birliği’nden Gürcistan kökenli 20 ton çay tohumu satın alındı. Aynı amaçla, 1939 yılında 30 ton ve 1940 yılında da 20 ton olmak üzere toplam 50 ton daha, çay tohumu satın alınarak üretim yaygınlaştırıldı. 27 Mart 1940 tarihinde çıkarılan 3788 sayılı Çay Kanunu ile çay tarımının ve üreticisinin desteklenmesi güvence altına alındı. Bu dönemde Zihni Derin aydın tarımcılara öncülük yaparak çay tarımının gelişmesine büyük çaba harcadı. Bu arada, Rize Ziraat Odaları Başkanı Muharrem Şadoğlu ve Ticaret Odası Başkanı Hulusi Karadeniz’in, çayın bölgede yaygınlaşmasından üstün hizmetleri görüldü.
Bölgede çay tarımının yerleşmesi ve çay sanayinin kurulup geliştirilmesindeki üstün hizmetleri nedeniyle Zihni Derin,Çayın Babası olarak bilinmektedir.
Bunun değerlendiren Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurulu (TÜBİTAK),1969 yılında Zihni Derin’i HİZMET ÖDÜLÜ ile ödüllendirmiştir.
3788 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak 1940 yılında çıkarılan Kararname ile çay tarım alanları,ekolojik ilkelere göre Araklı Deresinden Sovyetler Birliği hududuna değin ve sahilden 15 km içerde olacak şekilde belirlendi. Çay tüketim ve dış alım durumu dikkate alınarak 30 bin dönümlük bir alan,çay tarımı için ayrıldı ve Ziraat Bankası’nın 5 yıl süreyle üreticiye faizsiz olarak 25 lira kredi vermesi kararlaştırıldı. Aynı Kararname ile 1940 yılında Hoppa,Sürmene ve Of’ta çay tarımının yapılmasına izin verildi.
Bu yıllarda elde edilen yaş çay yaprağı Zihni Derin atölyelerinde siyah çaya işlenmiştir. Kahvenin yanında çay da 20 Mayıs 1942 tarih ve 4223 sayılı Kahve ve Çay İnhisar adlı kanun ile Tekel’e alınmış ve üretilen çaylar Tekel idaresine verilmiştir. Anılan kanunda; çayın devlet tekeli altında olduğuna, bu tekelin Tekel Genel Müdürlüğü’nce sağlanacağına, çayın perakende satış fiyatının yurdun her yanında aynı olacağına ve yaş çay yaprağının kanuni yetkisi olmayanlar tarafından üretilmesi, işlenmesi satılması,Türkiye’ye sokulmasının 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun hükümlerine bağlı olacağına ilişkin hükümler yer almıştır.
Giderek yaş çay üretiminin artması nedeniyle çay fabrikası kurma zorunluluğu ortaya çıktı.1946 yılında çay ile ilgili tüm işlerin yönlendirilip yürütülmesi Devlet Ziraat İşleri Kurumu’na devredildi.Anılan tarafından 60ton/gün kapasiteli ilk Çay Fabrikası 1947 yılında Rize’nin Fener mevkiinde işletmeye açıldı.İlk çay fabrikasının kurulmasından ve üretime geçilmesinden bir süre sonra,1950 yılında çayın tarımı, Tarım Bakanlığı’nca; yaş çayın satın alınması, işlenmesi ve pazarlanması ise Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca yürütülmüştür.
İzleyen yıllarda 27 Şubat 1951 tarihli ve 5748 sayılı Çay Hakkındaki Kanunun bazı maddelerini değiştiren kanun,10 Temmuz 1953 tarihli ve 6133 sayılı Çay Kanununa ek kanun ve 30 Haziran 1956’da yürürlüğe konan 6754 sayılı kanun çıkarılarak çay tarımı ve çay üreticisi kooperatifleri teşvik edilmiştir.
Türkiye’de çay tüketimi 1945-1950 döneminde yaklaşık 3 kat arttı. Bu nedenle 3788 sayılı kanunla belirlenen çay tarım alanlarının genişletilmesi zorunlu oldu ve 27.02.1950 tarihinde çıkarılan 574 sayılı Kanun ile çay tarım alanı 65000 dönüme yükseltildi. Daha sonra çay tarım alanlarının kanun yoluyla genişletilmesi yerine bu hususta Bakanlar Kurulu’na 10.07.1953 tarih ve 6133 sayılı Kanunla yetki verildi. Çaylık kurulacak üreticilere faizsiz kredi miktarı 25.06.1956 tarih ve 6754 sayılı Kanunla dönüm başına 75 liradan 350 liraya yükseltildi.60901955 tarih ve 4/3840 sayılı Kararname ile Giresun Merkez, Bulancak, Keşap, Tirebolu, Görele’de sahilden 15 km içeriye ve 500 metre yüksekliğe değin; 22.07.1957 tarih ve 4/9290 sayılı Kararname ile Ordu Merkez, Perşembe ve Fatsa’da;13.06.1966 tarih ve 6/6578 sayılı Kararname ile Maçka’ya bağlı Akköse, Güler, Tüfekçi, Ormancılık, Çaybaşı, Taşçılar, Günebakan, Ulucami, Çalışanlar köylerinden de çaylık kurma izni verildi. Bu arada 3.2.1968 tarih ve 6/9603 sayılı Kararname ile kayıt dışı 65000 dönüm çaylığın kayda alınması uygun bulunarak bölgede çay tarımı yapılan toplam alan 265000 dönüme yükseltildi. Çay ekim alanı 1972 yılında 400000 dönüme ve 1983 yılında 646000 dönüme kadar çıktı.
Ekonomik ve sosyal yönden daha etkin şekle dönüştürülmesi amacıyla çay tarımı ve çay sanayi 1971 yılında yeniden düzenlendi. İktisadi Devlet Teşekkülleri Müesseseleri ve İştirakleri hakkındaki 440 sayılı kanuna uygun olarak 6 Aralık 1971 tarihli ve 1497 sayılı Çay Kurumu ile Çay Kurumu adı altında tüzel kişiliğine sahip, çalışmalarında özerk,sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü kuruldu. Anılan kanun ile, 4223 sayılı Kahve ve Çay İnhisarı kanunun 1. maddesinde mevcut çay inhisarı, 3788 sayılı Çay Kanununun 2. maddesindeki ruhsat verme yetkisi ile 5433 sayılı kanunun 2.maddesinin 2. fıkrası ile Tekel Genel Müdürlüğü’ne verilen görev ve yetkiler Çay Kurumu’na devredildi.
İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının yeniden düzenlenmesini (reorganizasyonu) gerçekleştiren 19 Ekim 1983 tarih ve 2929 sayılı kanuna dayanılarak 1497 sayılı Çay Kurumu kanunu, 112 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değiştirildi.
Çay Kurumu, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında Kamu İktisadi Kuruluşuna dönüştürüldü. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 8 Haziran 1984 tarihinde çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile bir kez daha yeniden düzenlendi ve teşkilatlandırdı.
Çaydaki gelişmelerin dünü ve bugünü dikkate alındığında, çayda en büyük değişikliğin 4 Aralık 1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanunu ile gerçekleştirildiği görülür. Bu kanunla çayın tarımı, üretimi, işlenmesi ve satışı serbest bırakılmıştır. Böylece gerçek ve tüzel kişilere üreticilerden yaş çay yaprağı satın alabilmelerine, çay işleme ve çay paketleme fabrikaları kurup işletmelerine olanak tanınmıştır. Kanun çayda devlet tekeline kaldırılmış, devlet sektörü ile özel sektörün yan yana çalışmasını sağlamıştır. Ancak çay tarım alanlarının belirlenmesi Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Bakanlar Kurulunun belirlediği alanlar dışında çay tarımı yasaklanmış, çay tarım alanlarına giren yörelerde çay bahçesi kuracakların önceden ruhsat almaları zorunlu kılınmıştır